
Hiç alakası yok ama aklıma takıldı, bizim devir sahiden farklı yetişmiş. Mesela küçükken bize zorla bu filmi izliyceksin derlerdi yani izlemesekte ''şşşşşşt sust'' sesleriyle susturulup kös kös otururduk. Oflardık, puffflardık canımız çıkıncaya kadar, film bitinceye kadar beklerdik. Sokağa çıkmak isterdik ama şimdi öyle bişey yok tabi. Bilgisayar çocukları size sesleniyorum biliyor musunuz biz o film bitse de şu atariyi takıp oynasak diye kaç saat mal gibi resim yapardık, kitaplara bakardık, keşke daha fazla ödev olsa da yapsak diye düşünürdük ama sizde böyle bişey yok. Bunlar o kadar tatlı bişey ki anlatılamaz yaşanır derler ya aynen öyle işte...
''Yaaa offfff'' derken içimizden demek zorundaydık, hele bi sesli söyle bi tıkırtı yap haydar'ı gösterirlerdi bize. Dayakla büyüdük, ''ödev biterdi ama ödevini yap kitap oku, okumuycaksan sanayiye gidersin olum'' dediler bize. Bizden önce de kızları enstitüye yollarlarmış gidip okul başından koca bulsun diye. Eh işte biz böyle bi devirden geldik.
Siz daha elemantary çağında kendinize partner bulup camda sanal sex yapıyorsunuz ya biz napardık biliyo musunuz..?

Gençlik bozulmuş hacı. Bugün kötü şeyler gördüm. Keşke görmeseydim de dünyayı bizim çocuklugumuzdaki gibi çocuklara emanet ettiğimizi sansaydım. Yok aga yok bu internettir, televizyondur, dizilerdir, bunlar bizim sistemi bozdu. Ne örf kaldı ne adet. Ayıbın ne olduğunu bize anlatmadan anlardık o zaman. Acı biberi gösterirlerdi bize. Odana git diyen de olmazdı, zaten o zaman öyle bişey de yoktu. Odanda bi yatağın vardı bi de kitapların. Sabahın köründe kalkıp gazete almaya giderdim. Lanet olasıca legoları toplamakla geçti hayatım. Kinetix'i daha çok severdim gerçi. O zaman gazeteler deyimler sözlüğü verirdi, sıraya girerdim sabahın köründe onu almak için. Daha o zaman Tarkan Doritos reklamlarında oynardı, yaşım kaçtı ki 9-1o gibi işte. Mahalledeki arkadaşlarımla aynı saatte aynı dakikada ekmek almaya çıkardık. Bakkaldaki kadın arkadaşlarıma her zaman bağırırdı; ''karıştırma ekmekleri'' diye. Herkes ekmeğini alıp evine giderdi. Onlar ekmeğin köşesini ısırırdı ben yapmazdım. Annem ''üzerinden kalan parayla kendine bişey al'' dedigi halde bişey alamazdım. Annem her seferinde derdi ''yine mi bişey almadın..?'' Nasıl alabilirdim ki, anneme hiç söyleyemedim ''arkadaşlarım almıyor anne, onların yanında alırsam kendimi kötü hissederim'' diyemedim. Ne istiyosun, ne alalım sana diyen bi ailem vardı çok şükür ama ben hiç bişey isteyemezdim, çekinirdim, yapamazdım. Onlara yük olacağımı düşünürdüm. Bilmiyordum ki kağıt helvanın ucuz olduğunu. Elma şekerleri dikkatimi çekerdi hep, bizimkiler zararlı deyip pamuk helva mı ne onlardan alırlardı bana. Şimdi hiç görmüyorum böyle şeyleri. Bunlar değil de içimde kalan tek şey profiterol oldu. Aslında tek istediğim buydu ama bilmiyordum ismini. Keşke bilseydim be. Koskoca adam olduk artık, şimdi gidip anneme desem ''profiterol al'' diye ''git çalış kendin al'' der ama o zaman der miydi, demezdi..? Ah şimdi çocuk olmak vardı ama bizim çocukluğumuz gibi tatlı, masum kısacası profiterol gibi yumuşacık bir çocukluk...
Bu arada yukarıdaki filmi izlerken çayınızın şekerini sesli karıştırın. Sesli karıştırmak işte, içinde şeker olmasa da bi kaşıp alıp bardağınıza vurun. Karıştıyormuş gibi yapın. O sesi hissediceğimi düşünüyorum. Biz arkadaşlar arasında yapardık da aynı zamanda kahvaltı yaptığımız belli olsun diye...